Aslında buzdolabı yokken vardı salamura. İnsanlık tarihinin gıdaları saklama konusunda bilinen en eski zamanlarından beri öncelikli tercihiydi. Aklınıza gelebilecek çoğu gıda bu yöntemle uzun süre saklanabiliyor, besin değerini korurken aynı zamanda da lezzetleniyor.
Bu lezzetlendirme tekniği yüzyıllar boyunca farklı isimlerle anıldı. Dilimizde de ilk defa Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde Salamóra olarak geçmektedir ve burada geçtiği haliyle bize ismimizi vermiştir.
Karşınızda bu tarihi lezzetin modern ve enfes yorumu olan Salamóra! Yolculuğun keyfini çıkarın.
Atalarımızın, at sırtında yolculuk ederken at ile eyer arasına sıkıştırıp kuruttukları etin hikayesi bu. Yani yolculukta doğan bir lezzetin, lezzet yolculuğunun hikayesi aslında.
Onlar buna “basdurma” demiş. Anadolu’nun zengin baharatları ile tanışınca “bastırma” adıyla anılmaya başlamış ve tüm Osmanlı topraklarına yayılmış. Yolculuğunun devamında ise batıya göç eden Rumenler ile kendini Amerika’da bulmuş.
Burada da brisketten yapılıp fırınlanarak pişirilmeye başlamış ve “pastrami” olmuş.
İşte bu yolculuğun başkahramanı olan nefis tat, aslında biz Türklerin dünyaya sunduğu enfes bir armağan!